17 Nisan 2009 Cuma

10 adımda daha iyi bir seks


Tekdüze giden seks hayatınızı renklendirmek elinizde. Bunun için farklı şeyler denemelisiniz. Nasıl mı, işte size hem partnerinizi hem de sizi mutlu edecek öneriler... 



Beklenmeyeni yapın: İlişkinizdeki monotonluğu ortadan kaldıracak tek şey şaşırtıcı bir şeyler yapmaktır. Küçük sürprizler, şaşırtıcı dokunuşlar... 

Romantizmi arttırın: Sevgilinizle birlikte güzel bir gece geçirmeyi planları yaparken bazı detayları da sakın ihmal etmeyin. Yakılan birkaç mum, odaya yayılan hoş bir koku ve hafifçe çalan romantik bir müzik romantizmin doruğa ulaşmasında en büyük yardımcılarınız olacak. Böylece partnerizini baştan çıkarmanız da çok kolaylaşacak. 

Rahat ama seksi giyinin: Kendinizi seksi hissetmeniz için öncelikle rahat olmanız gerekli. Eğer vücudunuzun herhangi bir bölümüyle ilgili rahatsızlık duyuyorsanız uygun iç çamaşırlarıyla bu kusuru kolaylıkla saklayabilirsiniz. Güven afrodizyak gibidir ve yatak odasında ne kadar iyi görünürseniz o kadar güzel bir gece geçirirsiniz. 

Partnerinizin ne istediğini düşünün: Seks hayatınızda yeni bir adım atmak istiyorsanız partnerinizi memnun etmek için zaman harcayın. İlişki sırasında kulağına hoş şeyler fısıldayın. 

Sadece kendi isteklerinize yoğunlaşın: Onlara ne istediğinizi söyleyin. İster inanın ister inanmayın ama erkekler sizi neyin harekete geçirdiğini bilmek ister. Hatta buna önem verirler. Sizi mumnun etmekten gurur duyarlar. Asıl önemli olanın ikinizin de mutlu olması gerektiğini unutmayın ve bunun için çaba sarfedin. 

Yeni bir yer deneyin: Mekan değişikliği yaparak seks hayatınıza biraz yenilik ve heyecan katabilirsiniz. Bir otel odası kiralayın, başka bir odayı deneyin ya da hiç akla gelmeyecek yerler seçin... Unutmayın seçeneklerin sonu yoktur. 



Duygularınızı saklamayın: Kendinizi ve duygularınızı açığa vurmaktan sakın korkmayın ve bu kouda mümkün olduğunca kendinizi özgür hissedin. Nasıl hissettiğinizi dile getirin ve hoşlandığınız şeyleri yapmaktan asla çekinmeyin. 

Konuşmadan harekete geçin: Sessizlik kimi zaman heyecanlandırıcı olabilir. Bu fikir özellikle partneriniz eve geldiği anda hiç konuşmadan onu çekip birlikte olduğunuz zaman işe yarayabilir. 

Buz ya da filmler işinize yarayabilir: Yeni bir şeyler denemeye ne dersiniz? İlişikiniz zaten mükemmelse yeni bir şey denemek onu daha da değerli kılacaktır. Göz bağı, filmler, buz, oyuncaklar…. Bu arada isterseniz sadece kendiniz hayal edin ya da partnerinizle paylaşın ama fantazileri de sakın yabana atmayın. Asıl önemlisi yaratıcı olmak. 

Her dokunuş önemlidir: Seksten aldığınız keyfi arttırmak istiyorsanız yeni pozisyonlar denemelisiniz. Bu tabii ki alıştığınız ve hoşunuza gidenleri unutmanız anlamına gelmiyor ama denemekten de korkmayın. Böylece rutinden kurtulmuş olacaksınız. Aldığınız zevki görünce emin olun siz de çok şaşıracasınız.

8 Nisan 2009 Çarşamba

Suda Doğum Yapmak

Suda Doğum

Hidroterapi yani su ile tedavi uzun yıllardır kas gevşetici ve rahatlatıcı etkileri nedeni ile kullanılagelen bir alternatif tedavi yaklaşımıdır. Bu etkinin normal doğumlarda da kullanılabileceği fikri de oldukça eskilere dayanır. Dokümente edilen ilk su altı doğumu 1803 yılında Fransa’da yaşanmıştır. Ancak bu planlı bir doğum değidir. Uzun süre doğum eyleminde kalan ve biraz rahatlamak için sıcak su dolu bir küvete giren bir kadının doğumu bu esnada gerçekleşmiş ve bu tesadüf sonucu suda doğum yapan ilk kadın olarak tarihe geçmiştir.

1960′lı yıllara kadar suda doğum ile ilgili herhangi bir gelişme yaşanmazken bu tarihlerde ilk kez eski Sovyetler Birliği’nde Igor Charkovshy bu konuda denemelere başlamıştır. Onu 1978-1985 yılları arasında Fransa’da yaşayan Dr. Michel Odent izlemiş ve su altında pekçok doğumun gerçekleşmesinde yardımcı olmuştur.

Suda doğum uygulamaları daha sonraları bir ara güncellik kazansa da belirli bölgeler dışında hiçbir zaman popülarite kazanamamıştır. Günümüzde eski Sovyet Cumhuriyetleri, İngiltere ve Fransa’nın bir kısmı ile Amerika Birleşik Devletlerinde sınırlı sayıda klinikte uygulanmaktadır.

Suda doğum yaptıran ve bu uygulamayı savunan kişiler ılık suyun sakinleştirici ve ağrı giderici etkileri olduğunu ve bu etkinin kadının kendisini rahat hissetmesine ve doğumun daha kolay geçmesine yardımcı olduğunu ileri sürmektedirler. Bu görüşler dışında suda doğumun su dışında doğuma üstün olduğunu gösteren hiçbir bilimsel veri yoktur.

Konuyla ilgili yapılan ve normal doğum ile suda doğumu karşılaştıran sistemik bir araştırmada yarar ya da istenmeyen etki açısından her iki doğum şeklinin birbirine karşı avantaj ya da dezavantajının olmadığı gösterilmiştir. 1994-1996 yılları arasında İngiltere’de gerçekleşen doğumların sadece %0.6’sı suda olmuş ve bu doğumların da %9′u evde gerçekleşmiştir. Bu doğumlarda bebek ölüm oranı binde 1.2′dir ve normal suda olmayan doğumdan çok farklı değildir.

Suda doğum tüm dünyada yaygınlık kazanmadığından konu ile ilgili bilimsel araştrıma ve makaleler de son derece sınırlı sayıdadır ve bunların büyük bir kısmı ebelik ile ilgili dergilerde yer almaktadır. Suda doğum klinikleri de genelde ebelerin görev yaptığı merkezler şeklindedir. Karşılaştırmalı inceleme yapılan araştırma sayısı ise yine çok kısıtlıdır ve eldeki veriler fikir birliğine varmak için yeterli değilidir. Konuyla ilgili çelişkili bilgiler mevcuttur.

Bazı çalışmalarda suda doğum sırasında annede daha fazla sayıda ve daha ciddi doğum kanalı yırtıkları ortaya çıktığı ileri sürülürken bunun tam tersini bildiren çalışmalarda vardır. Benzer şekilde suda doğum ile normal doğum karşılaştırıldığında doğum eyleminin süresi, ağrıkesici gereksinimi gibi parametreler açısından da birbiri ile çelişen bilgiler yapılan az sayıdaki araştırmalardan elde edilmiştir.

Suda doğumu savunanların hipotezi ılık suyun kasları gevşeteceği ve zihinsel rahatlık sağlayacağı ve bu sayede plasentaya giden kan akımının artarak daha az ağrılı ve daha kısa bir doğum süreci yaşanacağıdır. Ancak burada suyun sıcaklığı önem kazanmaktadır.Su için ideal sıcaklık 37 derecedir. Suyun daha sıcak olması durumunda anne adayının kan dolaşımında değişim olabilir ve ani tansiyon düşüklüğü ile plasentaya giden kan akımlarında azalmalar yaşanabilir bu da hem anne adayını hem de bebeği gereksiz risk altına sokabilir. Ayrıca suda uzun süre kalınması durumunda anne adayında terlemeye bağlı sıvı kaybı görülebilir. Öte yandan doğum eylemi sırasında anne adayı su içindeyken bebeği kardiyotokograf ile monitörize etmek oldukça güçtür. Bunun için özel monitör cihazları gereklidir. Doğum eylemi monitörüze edilmediğinde bebeğin kalp seslerinde yaşanabilecek düşmeler fark edilemeyeceğinden oksijensiz kalması riski söz konusu olabilir.

Suda doğumla ilgili bir başka risk de enfeksiyon olasılığındaki artıştır. Doğum eylemi sırasında suya karışan kan ve dışkı hem anne hem de bebek için risk yaratır. Her ne kadar sudaki anneye ait dışkı su dışına alınsa da su hiçbir zaman temiz olmamaktadır.

Suda doğum sırasında karşılaşılan ve önceden kestirilemeyen bir başka risk de kordon kopmasıdır. Özellikle bebeğin göbek kordonunun kısa olması durumunda aniden su yüzüne çıkan bebeğin kordonu kopabilir ve bebek kan kaybedebilir. Yapılan bir çalışmada suda doğum sonrası bebeklerin %14′ünün kordon kopması nedeni ile yoğun bakıma alındığı ve hatta bir bebeğe kan verilmesi gerektiği saptanmıştır.

Doğumun yapılacağı havuzun fazla derin tutulmaması ya da bebeğin tamamen doğana kadar yukarı çekilmemesi bu riski azaltabilir.

Solunum açısından bakıldığında ise suda doğum bebeğin boğulma ya da su yutma riskini arttırmamaktadır.

Görüldüğü üzere suda doğum normal doğuma herhangi bir üstülük sağlamamaktadır. Kaldı ki evrim süreci içerisinde suda yaşayan pekçok canlı üremek için karaya gelmeyi tercih etmekte, karada yaşayan hiçbir canlı ise bu amaçla suya gitmemektedir.

Ülkemizde suda doğum ile ilgili tecribesi olan hekim sayısı neredeyse hiç yoktur. Dünyada yaygın uygulama alanı bulamamış bu yöntemin ülkemiz de de popülerlik kazanmasını uzak bir olasılık olarak görmekteyim. Ayrıca sağlık mevzuatında konu ile ilgili herhangi bir düzenleme bulunmaması nedeni ile görülebilecek olumsuzluklar karşısında yasal prosedürün de bilinmemesi nedeni ile pekçok jinekolog bu doğum şeklini uygulamaya yanaşmayacaktır.

Gebelikte Cinsel İlişki

Gebelik kadın hayatını kökten etkileyen son derece değişik bir süreçtir. Bu süreç içerisinde fiziksel değişikliklerin yanı sıra pek çok psikolojik değişiklik de ortaya çıkar…

Hayatın her evresinde büyük önem taşıyan cinsellik ve cinsel yaşam çoğu zaman gebelikten olumsuz etkilenir. Özellikle ilk gebeliğini yaşayan anne adaylarında bu sürece uyum sağlama aşamalarında cinselliğe karşı soğukluk olabilir.

Cinsellik ve cinsel istek aslında insanın içinde doğuştan var olan içgüdülerden biridir. Bu güdünün amacı varlıkların kendi soyunu devam ettirme isteğidir.

Gebeliğin fark edilmesi ile birlikte kadınlarda annelik içgüdüsü biraz daha baskın hale gelir. İlk gebeliğini yaşayanlar da dışarıdan gelecek her türlü müdahalenin bebeğe zarar vereceği düşüncesi anne adayının cinsel isteklerini köreltebilir. Oysa ki normal seyreden bir gebelikte cinsel ilişkinin olumlu ya da olumsuz hiçbir etkisi yoktur.

Halk arasında erken dönemde yaşanacak cinsel ilişkinin bebekte sakatlık ya da ölüme neden olacağı veya bir düşük ile sonuçlanacağı fikri hakim olmasına rağmen bunun hiç bir bilimsel dayanağı yoktur.

Gebelik ilerledikçe ve anne adayı kendisinde gerçekleşen bu değişime uyum sağladıkça cinsel istekte de bir artış görülebilir, ancak rahimin iyice büyümesi ile birlikte cinsel ilişki teknik olarak zor bir hal alır. Bu durum zaman zaman anne adayında ağrı ve acıya neden olabilir. Bu nedenden ötürü gebeliğin son dönemlerinde cinsel istekte yeniden azalma görülebilir.

Her şeyin normal olarak gittiği durumlarda son dört haftaya kadar cinsel yaşamda hiçbir kısıtlama yoktur. Bu dönemde erkeğin ejekulasyon sıvısı meni içinde bulunan ve “prostaglandin” adı verilen maddelerin rahim kasılmalarını başlatarak erken doğuma sebep olabileceği düşüncesi nedeniyle ilişki önerilmemektedir.

Yine, daha önceden “tekrarlayan gebelik kayıpları” olan veya erken doğum yapan kadınlarda, orgazma bağlı düşük riskleri nedeni ile ilk üç ayda ilişki kısıtlanabilir.

Yaşamakta olduğu gebeliğinde herhangi bir dönemde vajinal kanama olması durumunda, düşük veya erken doğum tehtidi olan kadınlarda ilişki kesinlikle yasaklanır. Bu yasak tehlikenin ortadan kalktığı kesin olarak saptanana kadar devam eder.

Erkekte veya kadında teşhis edilmiş “genital enfeksiyon” varlığında da tam olarak tedavi tamamlanıncaya kadar yasak konmalıdır.

“Plasenta previa plasentanın önde gelmesi” gibi gebelik süresince riskli durumu olanlarda da kanamayı başlatma riski nedeni ile ilişkiden kaçınmak gerekir

Gebe kadın psikolojik korkular nedeni ile ilişkiden kaçınıyorsa bu durumu anlayışla karşılamak ve zorlamamak gerekir.
Daha kolay anlaşılabilir olması için bu bölümün geri kalan kısmı soru-cevap şeklinde hazırlanmıştır.

Soru: Gebelikte seks yapmak doğru mudur?

Cevap: Erken doğum veya düşük abort riski yoksa, plasenta normal yerleşimli ise, bireylerde genital enfeksiyon taşıyıcılığı yoksa gebeliğin son ayı haricinde normal cinsel ilişki önerilebilir.

Ancak ilişki sonrası karın ve kasık ağrısı veya kanama şikayeti olan kişiler ilişkiden kaçınmalıdır. Eğer gebe cinsel ilişki yönünden risk taşıyıp taşımadığını bilmiyorsa mutlaka bir doğum uzmanına gidip danışmalıdır.

Soru: Cinsel ilişki düşüğe sebep olur mu?

Cevap: Pek çok çift gebeliğin özellikle ilk üç ayı içerisinde cinsel ilişkiye girmenin düşüğe sebep olabileceğini düşünmektedir. Fakat bu dönem zarfında gerçekleşen düşüklerin pek çoğu ilişkiyle bağlı olmayıp, rahim içinde gelişmekte olan bebekteki genetik bozukluklarla ilişkilidir.

Soru: Orgazm olmak erken doğuma sebep olur mu?

Cevap: Orgazm olmak rahmin kasılmasına sebep olabilir. Fakat yapılan araştırmaların büyük bir çoğunluğuna göre, normal bir gebelikte cinsel ilişki olsun veya olmasın orgazmın, doğum eyleminin başlamasına veya erken doğuma sebebiyet vermediğini göstermektedir.

Eğer önceden prematüre erken doğum yaptıysanız, meme uçlarının uyarılması doğum ağrılarınızı başlatabilir.
Soru: Cinsel ilişki bebeğe zarar verir mi?

Cevap: Kesinlikle hayır. İlişki esnasında erkeğin penisi fiziksel olarak bebeğe temas etmez. Çünkü bebek, rahim kasları, amniyon sıvı ve kesesi tarafından oldukça iyi korunmaktadır.

Ayrıca rahim kanalının girişindeki mukus tıkaç servikal mukus semenin ve bakterilerin rahim içine geçişini engeller. Ancak, derin ilişki veya zorlama, ağrıya sebep olursa bundan kaçınılmalıdır.

Soru: Gebelik süresince cinsel ilişkiden kaçınmanın tavsiye edildiği belli bir dönem var mıdır?

Cevap: Gebeliğin son haftalarında önlem amacıyla cinsel ilişkiden kaçınmayı tavsiye edilmektedir.

Gebeliğin son ayında haftada birden fazla cinsel ilişkiye girmenin, rahim içi enfeksiyon riskini arttırdığını ifade eden bir çalışma vardır.
Ancak bu çalışmayı destekleyen başka araştırmalar mevcut değildir.

Yine, gebeliğin herhangi bir döneminde;
Vajinal kanama
Amniyon suyunun gelmesi
Servikal yetmezlik Rahim kanalın normalden kısa ve geniş olması
Erken doğum ve düşük risklerinin varlığı veya önceki gebeliklerinde bu problemleri yaşamış olanlar
Plasenta previa plasentanın rahim kanalının ağzını tıkaması gibi durumlar ortaya çıkarsa, doğum uzmanı muhtemelen cinsel ilişkiden kaçınılması gerektiğini söyleyecektir.

Örneğin, ikiz gebelik gibi erken doğum ihtimalinin yüksek olduğu diğer riskli durumlarda da, gebeliğin altıncı ayından sonra cinsel ilişkiden kaçınmak gerekebilir.

Eğer gebede daha önceden geçirilmiş düşük veya erken doğum hikayesi varsa yine cinsel ilişki tavsiye edilmeyebilir.

Soru: Gebelikte cinsel ilişki esnasında prezervatif kullanımı önerilmekte midir?

Cevap: Gebe olsun veya olmasın, yeni veya birden fazla kişiyle cinsel ilişkiye giren tüm kadınlar poligamik kadınlar, cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunmak için prezervatif kullanmalıdır.

Cinsel yolla bulaşan hastalıklar kapan tüm gebeler, bebeğe zarar verebilecek enfeksiyonlara açıktır ve erken doğum yapma olasılıkları vardır. Hepatit B, Hepatit C, HIV AIDS ve Herpes mikroorganizmaları cinsel ilişki ile bulaşan ve doğum yoluyla bebeğe aktarılabilen enfeksiyon etkeni ajanlardır.

Soru: Kadının cinsel arzuları gebelikten nasıl etkilenir?

Cevap: Gebeliğin ilk üç ay, ikinci üç ay ve son üç ay olmak üzere üç ayrı dönemi vardır. Her dönemin özellikleri birbirinden farklı olduğu gibi bu dönemlerdeki cinsel istek ve arzular da farklıdır.

Gebeliğin adaptasyon dönemi olan ilk üç ayında cinsel arzularda genel olarak bir azalma gözlenebilir ve bu durum çiftin cinsel hayatını etkileyebilir. Bu dönemde değişen hormon dengeleri, bitkinlik, halsizlik, bulantı ve kusmalar ile kadının kendini güçsüz ve çirkin hissetmesi cinsel arzuları olumsuz yönde etkileyebilir.

İkinci üç ay boyunca, cinsel dürtülerde bir takım değişiklikler meydana gelmeye başlar. Göğüslere ve cinsel organlara giden kanın artışıyla beraber cinsel dürtüler normale dönebilir. Hatta göğüslere ve cinsel organlara giden kanın artması, kişinin kendisini daimi olarak cinsel ilişkiye hazır hissetmesine sebep olabilir. Bu nedenle ilişki esnasında dürtülerde artış bile meydana gelebilir.

Son üç aya girildiğinde ise gebeler genelde cinsel arzularının tekrar azalmaya başladığını hissederler. Büyük bir karın cinsel ilişkiyi fiziksel olarak zorlaştırabilir. Bunun yanında artan yorgunluk, sırt-bel-karın ağrıları, artan vajinal akıntı ve mantar enfeksiyonları, vajendeki ödemlenme sonucunda ilişki anında hissedilen acılar gebeyi yeniden cinsel ilişkiden uzaklaştırabilir.

Son dönemdeki bir çift, birbirini zorlamadan rahat hareket edebilecekleri pozisyonlarda sex yapmayı deneyebilir.

Soru: Gebelikte cinsel ilişki sırasında hangi pozisyonlar denenebilir?

Cevap: Değişik pozisyonları denemeniz gebelik boyunca faydalı olabilir. Örneğin çok kullanılan erkeğin üstte olduğu yol, son dönemlerdeki bir gebelikte karnın yaptığı basınca bağlı hem anneye rahatsızlık verecektir, hem de çocuğun kan dolaşımını bozacaktır.

İleri gebelik haftalarında, daha çoklukla kadının üstte veya yanda olduğu, kadının hareketlerine yön verebileceği pozisyonlar tercih edilebilir.

Gebelik hormonları etkisiyle vagina salgısının artması tüm vücutta olduğu gibi vaginada da oluşan ödem nedeniyle ilişki sırasında ağrı duyusu olabilir.

Soru: Çiftler tüm bu cinsel arzu değişiklikleriyle nasıl başa çıkabilirler?

Cevap: Gebe kadın, eşinden cinsel ilişki isteği olmaksızın şefkat bekleyebilir. Fakat erkek de bu isteksizliği bir reddedilme olarak algılayabilir.

Önemli olan çiftlerin birbirinin isteklerini ve arzularını açıkça konuşabilmesidir. Diğer sex yöntemleri de konuşulabilir. Örneğin oral seks, masaj veya mastürbasyon denenebilir.

Soru: Neden gebelikte seks konusunda fazla konuşulmamaktadır?

Cevap: Konu hakkındaki bilimsel yayınlar kafa karıştırıcıdır. Diğer bir neden ise bazı hekimlerin hastalarıyla cinsel konularda konuşmaktan rahatsızlık duyması olabilir. Bu sebeplerden dolayı, çiftler gebelik esnasında cinsel ilişkiden kaçınmaları gerektiği mesajını alabilirler.

Aslında cinsellik ve cinsel istek, insanın içinde doğuştan var olan içgüdülerden biridir. Bu güdünün amacı, varlıkların kendi soyunu devam ettirme isteğidir. Buna rağmen bu konu maalesef hala bir tabu konumundadır.

Soru: Doğumdan ne kadar süre sonra çiftler cinsel ilişkiye girebilirler?

Cevap: Doğru cevap çifte göre değişir. Genellikle, rahatsızlık veren bir sorun yok ve her şey yolunda gidiyorsa normal doğum veya sezaryenden 20-25 gün sonra cinsel ilişkiye başlanabilir. Fakat çiftler, anne-baba olduktan sonra cinsel ilişkilerinde de bir takım değişiklikler yaşarlar. Bu da çok normaldir ve eğer kafalarda bir takım soru işaretleri oluşmuş ise en iyisi çiftin güvendikleri bir jinekoloğa muayene olduktan sonra karar vermeleridir.